Pankreas Kanserinin erken dönemde verdiği belirtiler genellikle mide bölgesinde dolgunluk, rahatsızlık hissi, iştahsızlık olarak sıralanıyor. Ancak bu belirtiler basit bir mide şikâyeti gibi görülebildiğinden hastalığın erken tanılanma ihtimali düşüyor.
Hastalık çoğunlukla müphem bulgular ile başlıyor. Karın üst bölümünde mide bölgesinde dolgunluk, rahatsızlık hissi, iştahsızlık erken dönemde hastaların hemen tümünde görülen ortak belirtiler. Ancak bazı durumlarda aniden ortaya çıkan şeker hastalığı, pankreas kanserinin erken bulgusu ve uyarıcısı olabiliyor. Ailesinde şeker hastalığı öyküsü olmayan hastalarda böyle bir tablonun ortaya çıkması, dikkat çekici olarak değerlendiriliyor.
Safra taşı veya alkol kullanımı gibi bir etken yokken geçirilen pankreatit atağı da yine, pankreas kanserinin ilk bulgusu olabiliyor. Hastalığın ilerlediği dönemlerinde şiddetli karın ve sırt ağrısı, sarılık, kilo kaybı, karında şişlik gibi bulgular ortaya çıkıyor. Ne yazık ki bu bulgular hastalığın tedavi sınırlarını geçtiğinin de göstergesi olarak kabul ediliyor.
Kanser tanısında, kan testleri ve görüntüleme yöntemlerinden yararlanılıyor. Hastaların kan testlerinde; CA 19 9 ve CEA gibi tümör belirteçleri çoğunlukla yüksek çıkıyor. Safra yolunun tıkandığı hastalarda ise bilirubin değerleri ve karaciğer fonksiyon testleri yüksek bulunabiliyor. Görüntülemede kullanılan yöntemler ise; ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans. Bu yöntemler ile hastalık büyük oranda saptanabiliyor. Ağır sarılığı olan hastalarda tedavi hazırlığı yapılırken safra yoluna stent konması gerekliliği doğabiliyor.
Tedavide öncelikli yöntem, cerrahi olarak tümörün çıkarılmasıdır. Ameliyat sonrası dönemde kemoterapi ve radyoterapi neredeyse hastaların tümünde ihtiyaç haline geliyor. Tümörün cerrahi olarak çıkarılmasının mümkün olmadığı lokal ileri evrede kemo-radyoterapi ile kitle boyutlarında küçülme sağlanarak cerrahi şansı elde edilebiliyor. Hastalığın karaciğer gibi uzak organlara yayılım gösterdiği durumlarda ise uygulanan tek yöntem; kemoterapidir.
Pankreas organ olarak karın arka duvarında yerleşmiş ve birçok kan ve lenf damarının akım yolu üzerinde yer alıyor. Bu nedenle tedavi sonrasında hastalığın nüksetme olasılığı yükseliyor. Tedavi edilen hastaların ortalama olarak 3 yıl içinde yeniden bu hastalık ile karşılaşmaları mümkün. Uzun vadeli başarı oranlarının artmasının ancak daha etkili kemoterapi ajanlarının bulunması ve kullanılması ile mümkün olacağı tahmin ediliyor.
MR eşliğinde radyoterapi imkanı sunan MR-LINAC yöntemi sayesinde, tedavi sırasında hareketli organlardaki tümörler bile tam isabetle ışınlanıp yok edilebiliyor. Tümör ışınlanırken çevresindeki sağlam dokular büyük bir hassasiyetle korunuyor. Hareketli organlardaki tümörün görüntüsü de anlık ve sürekli olarak alınabiliyor; bu sayede tümöre gönderilen ışın, tümörün hareketine göre yeniden hedeflenebiliyor. Tümör gerekli olan yüksek ışın dozuyla tedavi edilebiliyor. Tüm tümörler tam isabetle ışınlanarak yok edilebiliyor.
MR-LINAC'tan sonra yapılan tedavilerde başarılı sonuçlar pankreas kanserinden alınıyor. MR-LINAC ile başarı oranının yüzde 10’dan, yüzde 90’a çıktığı belirtiliyor.