Tiroid kanseri boynun ön kısmında bulunan tiroid bezinde oluşan malign bir tümördür. Tiroid bezi, metabolizmayı düzenleyen hormonları üretir. Genellikle sessiz ilerleyen ve başlangıçta belirgin semptomlar göstermeyen tiroid kanseri, ilerlemeye devam ettikçe boyunda şişlik, ses kısıklığı, yutma ve nefes alma güçlüğü gibi belirtiler gösterir. Çeşitli tipleri olan tiroid kanseri, papiller, foliküler, medüller ve anaplastik olarak sınıflandırılır. Erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle tedavi edilebilme oranı yüksektir.
Tiroid kanserleri genellikle boyunda bir kitle veya tiroid bezi içinde bir nodül olarak ortaya çıkar. Nodüller, hücrelerin kümelenerek oluşturduğu ve bezelye tanesinden ceviz büyüklüğüne kadar değişebilen oluşumlardır. Bu nodüller, iki ana kategoriye ayrılır: soğuk nodüller ve sıcak nodüller. Soğuk nodüller hormon salgılamazken, sıcak nodüller aktif olarak hormon üretir. Nodüllerin türü ve davranışı, tiroid kanserinin teşhis ve tedavi sürecinde önemli bir rol oynar.
Ciddiye alınması gereken tipi, sıcak değil soğuk olanıdır. Çünkü bunlarda yaklaşık yüzde 15 kanserleşme ihtimali bulunuyor. Bu yüzden özellikle soğuk nodülü olanların vakit kaybetmeden iğneyle tiroid biyopsisi olması gerekiyor. Biyopsi yapılmasının nedeni ise nodülde kanser olup olmadığının saptanabilmesidir.
Tiroid Kanseri Risk Faktörleri
Tiroid bezi, vücudumuzda hormon üretimi ve metabolizma düzenlemesinde kritik bir rol oynar. Tiroid bezi ile ilgili gelişen üç ana hastalık guatr, tiroid iltihaplanması (tiroidit) ve tiroid kanseridir. Bu hastalıklar arasında en yaygın olanı ise tiroid nodülleridir.
Türkiye'de özellikle iyot yetersizliği olan bölgelerde guatr sıklığı oldukça yüksektir. Guatr, tiroid bezinin büyümesiyle karakterize edilir ve bu büyüme, tiroid bezinde bir veya birden fazla nodülün oluşmasıyla daha belirgin hale gelir. Tıp dilinde bu duruma "Nodüler Guatr" denir. İyot eksikliği, nodüler guatrın en önemli nedenlerinden biridir, çünkü iyot, tiroid hormonlarının üretiminde temel bir bileşendir. İyot eksikliği, tiroid bezinin hormon üretmek için daha fazla çalışmasına neden olur ve bu durum bezin büyümesine yol açar.
Hastalıkta cinsiyet farklılığı da önemli bir risk faktörüdür. Kadınlar, erkeklere oranla tiroid hastalıklarına ve özellikle tiroid nodüllerine karşı beş kat daha fazla risk altındadır. Bu durum, hormonal farklılıklar ve bağışıklık sistemi ile ilgili faktörlerden kaynaklanabilir. Özellikle kadınlarda hormonal değişikliklerin yoğun olduğu dönemlerde, tiroid hastalıklarının görülme sıklığı artar.
Tiroid kanseri risk faktörleri arasında aile öyküsü de önemli bir yer tutar. Ailede tiroid kanseri öyküsü olan bireylerin, bu hastalığa yakalanma riski daha yüksektir. Genetik yatkınlık, tiroid kanseri gelişiminde etkili olabilir. Ayrıca, radyasyon maruziyeti de tiroid kanseri riskini artıran önemli bir faktördür. Özellikle çocukluk döneminde baş ve boyun bölgesine radyasyon tedavisi uygulanmış bireylerde, ilerleyen yaşlarda tiroid kanseri gelişme riski artar.
Beslenme alışkanlıkları ve çevresel faktörler de tiroid kanseri riskini etkileyebilir. İyot eksikliği, tiroid bezi hastalıklarının yanı sıra tiroid kanseri riskini de artırabilir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve iyot açısından zengin besinlerin tüketimi, tiroid sağlığını korumada önemli bir rol oynar.
Belirtiler
Guatrrahatsızlığı boyunda şişlik, yutkunma güçlüğü, nefes almada zorluk, sinirlilik, yorgunluk, kilo artışı, saçlarda zayıflık ve cilt kuruluğu gibi belirtilerle kendini gösterir. Guatr çok büyüdüğünde, dışarıdan bakıldığında bile fark edilebilir hale gelir.
Tiroid bezinin hormon dengesinin bozulması, metabolizmayı ciddi şekilde etkiler. Bu durum, tüm organ sistemlerini, kan kolesterol seviyesini, osteoporoz gelişimini ve cinsel yaşantıyı da olumsuz etkiler.
Tanı Yöntemleri
Küçük guatrlarda teşhis elle muayenenin ardından, kanda T3, T4, TSH seviyeleri ve tiroid sintigrafisi testleri yapılabiliyor. Tiroid bezinin büyümesi hassas bünyeli kişilerde boğazda yumru şeklinde büyümelere neden olabiliyor.
Bu durum, nodülleşme olarak tanımlanıyor. Tedavi edilmeyen guatr hastalarının ileriki yıllarında, nodülleşme açığa çıkabiliyor. Nodüllerde kanser oranı, yüzde 5’tir. Ancak tiroid kanserine yakalanan hastaların yüzde 95’i normal yaşantılarını sürdürebiliyorlar.
Eğer kişi guatrdan şüpheleniyorsa öncelikle endokrinoloji yani hormon hastalıkları uzmanına başvurmalı. Hastalık çoğu zaman bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Çünkü muayeneden sonra radyologların yapacağı ultrasonografik incelemenin ardından, bir iğne biyopsisi ile parça alınması ve yorumlanması ihtiyacı doğabiliyor.
Tiroid nodüllerinin teşhisinde kullanılan ‘ince iğne aspirasyon biyopsisi’ sonucunda şüpheli olan ve kanser teşhisi konmuş hastalar ameliyat ediliyor. Ameliyat; takip sırasında, iyi huylu olduğu bilinen nodülü boynunda rahatsızlık verecek kadar büyüyen hastalara öneriliyor.
Tedavi Yöntemleri
Tiroid kanseri tedavisinde ilk aşama genellikle cerrahi müdahaledir. Bu işlem sırasında tiroid bezinin bir kısmı veya tamamı çıkarılır. Total tiroidektomi, tiroid bezinin tamamen çıkarılması anlamına gelir ve yaygın olarak tercih edilir. Eğer kanser lenf düğümlerine yayılmışsa, boyundaki lenf düğümleri de alınabilir. Cerrahiden sonra hastaların çoğu, hormon replasman tedavisine ihtiyaç duyar, çünkü vücudun tiroid hormonlarını üretme kapasitesi azalır.
Cerrahi müdahaleye ek olarak, radyoaktif iyot tedavisi de sıkça kullanılır. Bu tedavi, tiroid kanseri hücrelerini yok etmek için kullanılır ve genellikle ameliyat sonrası kalan kanser hücrelerini hedef alır. Ayrıca, radyoterapi ve kemoterapi gibi yöntemler de ileri evre tiroid kanserlerinde veya diğer tedavi yöntemlerine yanıt vermeyen vakalarda kullanılabilir. Yeni gelişen immünoterapi ve hedefe yönelik tedaviler de, özellikle anaplastik tiroid kanseri gibi agresif kanser türlerinde umut verici sonuçlar göstermektedir.
Papiller Tip
Tiroid kanserlerinin yüzde 80’i, papiller tiptir. Bu tipteki kanserler genellikle 20-50 yaş arasında ortaya çıkıyor. Kadınlarda görülme oranı erkeklere göre 3 kat daha fazla. 14 yaşından küçük çocuklarda en sık görülen tiroid kanseri tipidir. Genellikle uzun yıllar (bazen 30 yıl) hiç büyümeden 1 cm’nin altında kalarak belirti vermeyebiliyorlar.
Başka bir sebeple örneğin guatr veya hipertiroidi nedeniyle bezin ameliyatla çıkartıldığı durumlarda tesadüfen bulunma oranları çok yüksektir.
Tiroid kanserleri Türkiye’de sık rastlanan kanserlerden biridir. Son yıllarda check-up programları sırasında ultrasonografi aletleri ile tetkik sırasında saptanma oranları sıklaşmıştır.
Tiroid kanserleri cerrahi yöntemle tedavi edilebiliyor. Tiroid bezi tamamen çıkarılıyor (total tiroidektomi). Hastada ameliyat sonrası, eğer 10 mm’den küçük bir “mikrokanser” varsa, tiroid hormonu verilmesinden başka bir tedavi uygulanmıyor.
Kanserin lenf bezlerine yayılması, kanserin tiroidi çevreleyen kapsüle gelmesi ve kanser çapının 10’mm den büyük olması durumlarında ameliyattan 6 hafta sonra radyoaktif iyot tedavisi uygulanıyor.
Bu tedavi, hastalığın gerek lokal olarak boyunda, gerek uzak metastaz şeklinde geri gelmesi olasılığını azaltıyor. Hastaların boynunda lenf bezi tutulumu olduğu takdirde; tiroid ile birlikte lenf bezlerinin de bir blok halinde çıkartılması gerekiyor.
Eğer bu durumdan ameliyat öncesi şüpheleniliyorsa, lenf düğümü hiçbir şekilde cerrahi olarak çıkartılmıyor. Bu aşamada, gerekiyorsa iğne biyopsisi ile tanı konuyor, doku bütünlüğü bozulmadan hastanın tiroid bezi, lenf bezleriyle birlikte çıkarılıyor. İşte bu ameliyata total tiroidektomi+modifiye radikal veya fonksiyonel boyun lenf disseksiyonu ameliyatı adı veriliyor.
Hastaların takibi TSH değerleri ve tiroglobulin değerleri ile yapılıyor. TSH hastanın aldığı hormon miktarını gösterirken Tiroglobulin değerinin “0” civarında bulunması hastalığın tedavi edilmiş olduğunu gösteriyor. Ancak bazı hallerde tiroglobulin değeri yükselmeden de hastalığın geri gelmesi mümkündür. Hastaların yüzde 90’ından fazlası tedavinin ardından yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürülebiliyor.
Folliküler Tip
Folliküler tip grubundaki hastalar daha çok 40–60 yaş arası kadınlardan oluşur. Tiroid kanserlerinin yüzde 10’u folliküler tiptedir. Folliküler kanserler, tiroid kanserleri içinde tanısı en zor konan gruptur. Zira bu grupta gerek ameliyat öncesi yapılmış olan ince iğne biyopsisinde, gerek ameliyat sırasında yapılan dondurarak hızlı incelemede (frozen section) lezyonun bir kanser olup olmadığını anlamak mümkün değildir. Çünkü bu türde kanser olup olmadığını anlamak için; normal yapıdaki hücrelerden oluşan bu kitleyi çevreleyen kapsülün, herhangi bir yerinde, hücrelerin, bu kapsülü delip dışarı çıkıp çıkmadığının görülmesi gerekiyor. Kapsülün bu şekilde bir istilası durumunda folliküler kanser, kapsülün sağlam kalması halinde iyi huylu folliküler tümör tanısı konuyor.
Tedavileri papiller tipte olduğu gibi, total tiroidektomi ve istila yapmış kanser durumunda ise tümör büyüklüğü ne olursa olsun ameliyat sonrası radyoaktif iyot tedavisidir. Hastaların yüzde 80’i tedavinin ardından sağlıklı yaşamlarını sürdürebiliyorlar.
Medüller Tip
Genetik geçiş gösteren ailevi tipleri 1-20 yaş arasında görülürken, ailevi olmayanlar 40 yaşından sonra ve genellikle lenf metastazı yapmış olarak ortaya çıkıyor. Tiroid kanserlerinin yüzde 5’ini oluşturuyorlar.
Tedavisi: Total tiroidektomi (tiroidin tamamen çıkarılması) ve tümörün olduğu tarafa lenf disseksiyonu yapılması şeklindedir. Bu tipte ameliyat sonrası radyoaktif iyot kullanılmıyor çünkü tümörün çıktığı hücre, diğer tiroid hücrelerinden farklı olduğundan iyot tutamıyor. Takiplerinde kanda kalsitonin değeri ölçülüyor. Hastaların yüzde 60’ı tedavi ardından sağlıklı yaşamlarını sürdürüyorlar.
Anaplastik Tip
Bu tip, tiroid kanserlerinin yaklaşık yüzde 5’ini oluşturuyor. Genellikle 60 yaş sonrasında ve uzun yıllar tedavisiz kalmış papiller veya folliküler kanserlerin birden biyolojik davranışlarını değiştirerek hızla büyümeye başlaması ile oluşuyor. Bu durumda cerrahi yöntemler uygulanamıyor. Ancak hastayı rahatlatma amacıyla radyoterapi tedavisi yapılabiliyor.