
Genel Tanıtım
Lökosit Nedir?
Aynı zamanda akyuvar hücreleri ya da beyaz kan hücreleri olarak bilinen lökositler vücudu yabancı istilacılardan kaynaklanan bulaşıcı hastalıklara karşı koruyan bağışıklık sisteminin bir parçası olan hücrelerdir. Lökositler, dolaşım sistemi ve lenfatik sistem dahil olmak üzere tüm vücudun tamamında bulunur. Birkaç farklı alt türe ayrılan lökositlerin tamamı vücutta kemik iliğinde yer alan ve hematopoetik kök hücreler olarak bilinen multipotent hücrelerden üretilir veya türetilir.
Lökosit Değeri Nedir?
Kanda bulunan lökosit değeri bir hastalığın varlığına işaret edebilecek bir göstergedir, bu nedenle beyaz kan hücresi sayısı, tam kan sayımının önemli bir alt kümesidir. Normal durumda beyaz hücre sayısı değerinin genellikle 1 mikrolitre kan başına 4.000 - 11.000 arasında olması beklenir. Yani lökositler sağlıklı bir yetişkinde toplam kan hacminin yaklaşık % 1'ini oluşturur. Yine sağlıklı bir bireyde alyuvarların kan hücrelerinin %40 - %45’ini oluşturması beklenir. Lökosit sayısının üst sınırların üzerine çıkmasına lökositoz denir.
Lökositozun bağışıklık sisteminin vücudu savunması sürecinde ortaya çıkması normaldir. Ancak, neoplastik ya da otoimmun sistemin bir tepkimesinden kaynaklandığında anormal bir durum olarak kabul edilir. Lökosit değerinin alt sınırın altına düşmesi durumuna ise lökopeni denir ve bu durum zayıflamış bir bağışıklık sistemine işaret eder. Kanda hastalıklarla savaşan hücrelerde azalma anlamına gelen lökopeni yaygın olarak belirli bir beyaz kan hücresinin, yani nötrofillerin sayısında bir azalma ile ilişkilidir.
Çocuklarda normal lökosit değeri aralığı yaşa göre farklılık gösterir. Yenidoğanlarda ise bu değerin mikrolitre başına 9.500 - 34.000 arasında olması beklenir. Değişik yaş gruplarında çocuklar ve yenidoğanlar için beklenen lökosit değerleri aşağıda verilmiştir.
- 0 - 1 ay: 9.4 - 34.0 mcL
- 2 - 12 ay: 5.0 - 19.5 mcL
- 13 - 36 ay: 5.5 - 17.0 mcL
- 37 ay - 5 yaş: 5.5 -15.5 mcL
- 6 - 15 yaş: 4.5 - 13.0 mcL
- 15 yaş ve Üzeri: 4.0 - 11.0 mcL
Bazı sağlıklı bireylerde lökosit değerlerinin düşük olması gözlemlenebilir, ancak bu durum birey için normal kabul edilebilir. Kan sayımı değerlerinin işaret edebileceği herhangi bir tıbbi sorunun varlığının belirlenmesi mutlaka bir tıp uzmanı tarafından, bireyin bütün şartları göz önüne alınarak yapılmalıdır.
İdrarda lökosit değeri ise her zaman 0 olmalıdır. İdrarda beyaz kan hücresi değerinin sıfırdan yüksek görülmesi bir an önce müdahale edilmesi gereken bir takım ciddi tıbbi sorunlara işaret etmektedir. İdrarda lökosit yüksekliği, bazı kanser türlerine, kan hastalıklarına ve bazı ilaçların kullanımına bağlı olarak gözlemlenebilir veya idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu tıkanıklığı, böbrek taşı, böbrek enfeksiyonu veya gebelik gibi durumlarda da gözlemlenebilir.
Lökosit Türleri Nelerdir?
Tüm lökositler, onları diğer kan hücrelerinden yani çekirdeksiz alyuvarlardan ve trombositlerden ayıran çekirdeklere sahiptir. Farklı akyuvar hücresi türleri birbirlerinden belirli standartlara göre sınıflara ayrılır. Bu sınıflar arasında en geniş kapsamı olanlar granülositler ya da agranülositler olarak yapılarına veya myeloid hücreler ya da lenfoid hücreler olarak hücre soyuna göre yapılan ayrımlardır.
Bu geniş sınıflandırma kategorileri ayrıca fiziksel ve işlevsel özellikleriyle birbirinden ayırt edilen ve nötrofiller, eozinofiller yani asidofiller, bazofiller, lenfositler ya da monositler adı verilen beş ana türe ayrılabilir. Bu türler arasında monositler ve nötrofiller fagositik olarak sınıflandırılabilir. Diğer türlerin altında, örneğin lenfositler arasında kemik iliği hücrelerinden isimlerini alan B hücreleri, timus hücrelerinden isimlerini alan T hücreleri, ile yabancı işgalcileri ortadan kaldıran doğal öldürücü hücreler veya katil hücreler gibi daha alt türler de mevcuttur.
Nötrofiller
Nötrofiller dolaşım sistemindeki lökositlerin% 60-70'ini oluşturur ve en yaygın olarak görülen beyaz kan hücreleridir. Nötrofil katiller ve nötrofil tutucular adı verilen, farklı işlevlere sahip iki alt gruba ayrılırlar. Nötrofiller genellikle vücudu bakteriyel veya mantar enfeksiyonuna karşı savunurlar ve mikrobiyal enfeksiyona karşı bağışıklık sisteminin ilk yanıtını sunarlar. Vücutta bir bölgede gerçekleşen geniş çaplı faaliyetler ve ölümleri irin oluşumuna neden olur. İnce iplikler ile birbirine bağlanmış gibi görünen çok loblu bir çekirdeğe sahiptirler. Nötrofiller, akut inflamasyonun erken evrelerinde ve yara iltihaplanmalarında en yaygın görülen hücre tipidir. Bu hücreler mikropları yuttuktan sonra sindirmede kullandıkları lizozomları yenileyemezler. Bu sebeple her biri birkaç patojeni fagositozlaştırdıktan, yani yutarak içlerinde parçaladıktan sonra ölürler. İnsan vücudundaki nötrofillerinin, lizozom tükenmesi nedeniyle ölmemesi haricinde dolaşımdaki ortalama yaşam süresinin 5 ile 135 saat arasında olduğu gözlemlenmiştir.Eozinofiller
Eozinofiller kanda bulunan lökosit toplamının yaklaşık % 2 - 4'ünü oluşturur. Bu sayı gün boyunca, mevsimsel olarak ve kadınlarda adet sürecinde dalgalanma gösterir. Eozinofil değeri alerjilere, paraziter enfeksiyonlara, kollajen hastalıklarına, dalak veya merkezi sinir sistemi hastalıklarına tepki göstererek yükselir. Kanda nadir sayıda görülse bile solunum, sindirim ve alt üriner sistemlerin mukoza zarlarında çok sayıda bulunurlar.Eozinofiller öncelikle vücutta gerçekleşen paraziter enfeksiyonlara tepki gösterirler. Eozinofiller ayrıca vücut alerjik reaksiyonlar verdiğinde en baskın olarak faaliyete geçen inflamatuar hücrelerdir. Eozinofili adı verilen durumun en önemli nedenleri arasında astım, saman nezlesi ve kurdeşen gibi alerjiler ile ayrıca paraziter enfeksiyonlar bulunur. Normal bir alyuvar hücresinin yutarak ayıramayacağı kadar büyük olan kancalı kurtlar ya da tenyalar gibi bu büyük parazitleri yok eden kimyasallar salgılarlar. Genel olarak, çekirdekleri ince bir tel ile birbirine bağlanan çift lobdan meydana gelir.Bazofiller
Bazofiller, kan damarlarının genişlemesine neden olan kimyasal histaminin serbest bırakıldığı alerjik ve antijen tepkisini gerçekleştirirler. Lökosit türleri arasında toplam sayının % 0, 5'inden daha azını oluştururlar, bu sebeple en nadir görülen lökosit türüdürler. Nadir bulunmaları ve diğer lökosit türleri ile çeşitli fiziksel ve kimyasal özellikleri ortak olarak paylaştıkları için tanımlanmaları zordur. Çekirdekleri iki veya üç loblu olabilir, ancak gizleyen daha büyük granüllerin sayısının çok olması, görülmesini zorlaştırır.Bazofiller, histamin ile heparin adı verilen ve vücudun savunmasına yardımcı olan iki farklı kimyasalı salgılarlar. Histamin, kan damarlarını genişletmekten ve yaralı dokuya kan akışını arttırmaktan sorumludur. Ayrıca kan damarlarını daha geçirgen hale getirir, böylece nötrofiller ve pıhtılaşma proteinleri dolaşım sisteminden bağ dokusuna daha kolay geçebilirler. Heparin, ise kanın pıhtılaşmasını engelleyen ve bu sayede diğer lökositlerin tehdit altındaki bir bölgeye hareketini destekleyen bir antikoagülan, yani pıhtı engelleyicidir. Bazofiller bunlara ek olarak bir enfeksiyon bölgesine eozinofilleri ve nötrofilleri çeken kimyasal sinyaller gönderebilir.
Lenfositler
Lenfositler, lenfatik sistem içinde dolaşım sistemine kıyasla daha yaygın bulunurlar. Birçok alt tipe ayrılan lenfositler hücre içinde çok farklı konuma sahip olan bir çekirdeğe ve nispeten az miktarda sitoplazmaya sahip olmasıyla ayırt edilir. Lenfosit alt tipleri arasında öncelikle B hücreleri ve T hücreleri bulunur.B hücreleri, patojenlere bağlanabilen, patojen istilasını engelleyebilen, vücuttan patojenlerin temizlenmesine yardımcı olan kompleman sistemini aktive edebilen ve patojen yıkımını artırabilen antikorlar üretirler.
T hücreleri ise daha alt gruplara ayrılır. Ortak reseptör olarak CD4 sergileyen T hücreleri CD4+ T hücreleri olarak bilinirler. Antijenik peptitleri bağlayabilirler, sitokinleri oluştururlar ve bağışıklık tepkisini koordine etmeye yardımcı olan diğer işlevleri yerine getirirler. HIV enfeksiyonunda bu hücreler bireyin bağışıklık sistemi bütünlüğünün değerlendirilmesini sağlayan ana öğelerden birisidir.
CD8 sergileyen T hücreleri ise CD8+ T hücreleri olarak bilinir. Bu hücreler, virüs bulaşmış hücreleri veya tümör hücrelerini tanımlayıp öldürürler.
γδ T hücreleri ise alternatif bir T hücre reseptörüne sahiptir. γδ T hücreleri dokularda kandan daha yaygın olarak bulunur ve diğer sitotoksik T hücrelerini ile doğal öldürücü yani katil hücrelerin özelliklerini paylaşırlar.
Doğal öldürücü hücreler ise, vücudun MHC sınıf I molekülleri göstermeyen hücrelerini öldürebilirler. Hücrelerin MHC sınıf I molekülü ile kendilerini tanımlamalarının azalması azalması hücreler bir virüs tarafından enfekte olduğunda veya kanserli hale geldiğinde gerçekleşebilir.
Monositler
En büyük alyuvar türü olan monositler, nötrofillerin fagositoz, yani yutarak içeride parçalama işlevini paylaşırlar. Ancak monositler ekstra bir role daha sahip oldukları için çok daha uzun ömürlüdürler. Monositler T hücrelerine patojen parçaları sunarlar, böylece patojenler bağışıklık sistemi tarafından tekrar tanınabilir ve daha hızlı bir şekilde öldürülebilirler. Bu vücudun bir antikor tepkisinin oluşturmasına neden olur.
Monositler son olarak kan dolaşımını terk ederek, ölü hücre kalıntılarını temizleyen ve mikroorganizmalara saldıran doku makrofajları haline gelirler Ölü hücrelerin kalıntı ve döküntüleri ya da saldırgan mikroorganizmalar nötrofiller tarafından etkili bir şekilde temizlenemez. Monositlerin, nötrofillerin aksine lizozomal içerikleri yenileyebilmelerinden dolayı çok daha uzun bir aktif ömre sahip oldukları düşünülmektedir. Normal şartlar altında böbrek gibi görünen bir çekirdeğe ve bol miktarda sitoplazmaya sahiptirler.Sabit lökositler
Bazı lökosit türleri dolaşım sisteminde gezinmek yerine vücudun diğer dokularına kalıcı olarak yerleşebilirler. Bu hücrelere vücutta hangi organ dokusuna yerleştiklerine göre farklı isimler verilir.
Lökosit Bozuklukları Nelerdir?
Akyuvar, yani beyaz kan hücrelerinde görülen bozukluklar yaygın olarak sayısal değerlerine göre sınıflandırılır. Lökositlerin aşırı sayıda bulunması proliferatif bozukluklar ya da lökositoz olarak ve yetersiz sayıda bulunması ise lökopeni olarak tanımlanır. Bununla birlikte Akyuvar hücre sayılarının normal olduğu, ancak hücrelerin görevlerini normal bir şekilde yerine getirmediği bozukluklar da vardır.Dolaşım sisteminde ve lenf sisteminde görülen akyuvar kanserleri genel olarak olarak lösemiler ve lenfomalar olarak sınıflandırılsalar dahi, bu kategoriler birbirleri ile çakışabilir ve yaygın olarak ikili gruplar halinde tanımlanırlar.
Lökopeni
Bir takım rahatsızlıklar akyuvar hücrelerinin sayısında azalmaya neden olabilir. Bu azalma genellikle nötrofil hücrelerde görülür ve bu durum nötropeni veya granülositopeni olarak adlandırılabilir. Daha nadir vakalarda lenfositlerde azalma görülebilir ve bu durum ise lenfositopeni veya lenfopeni olarak adlandırılabilir.
Nötropeni
Nötropeni sonradan ortaya çıkabilir veya doğuştan var olan bir durum olabilir. Kazanılmış veya içsel olabilir. Bu durum nötrofil hücrelerinin üretiminin azalması ya da kandan daha yüksek oranda atılmalarından kaynaklanabilir.Çeşitli kemoterapi ilaçları, antibiyotikler, radyasyon zehirlenmesi, alkol veya benzen zehirlenmesi, Fanconni bozukluğu, siklik nötropeni, Kostmann hastalığı, kolajen bozukluğu, AIDS veya romatoid artrit gibi bağışıklık sistemi bozuklukları, megaloblastik anemi, miyelodisplazi, kemik iliği yetmezliği, akut lösemi gibi kan hücresi disfonksiyonları, herhangi bir geniş çaplı enfeksiyon veya açlık ya da hipersplenizm gibi farklı sebepler nötropeniye yol açabilir.
Nötropeni sürecinde görülen semptomlar, nötrofillerdeki azalmanın altında yatan neden ile doğrudan ilişkilidir. Bu sebeple tedavi nötropeninin altında yatan nedene yönelik gerçekleştirilir.
Lenfositopeni
Toplam lenfosit sayısı değerinin çok düşük olması durumuna lenfositopeni adı verilir. Bu durumdan en çok etkilenen CD4+ T hücreleridir.
Lenfositopeni doğuştan gelebilir veya sonradan ortaya çıkabilir. Lenfositopeninin bir çok nedeni olabilir. Bunlar arasında en yaygın görülenleri şiddetli kombine immün yetmezlik, yaygın değişken immün yetmezlik, ataksi-telenjiektazi, Wiskott – Aldrich sendromu, timoma ile immün yetmezlik, purin nükleozid fosforilaz eksikliği, veya genetik polimorfizm gibi kalıtsal immun sistemi yetersizlikleri, aplastik anemi, AIDS, SARS, Batı Nil ensefaliti, hepatit, herpes, veya kızamık gibi virüslerden kaynaklanan veya tüberküloz, tifo, zatürree, riketsiyoz, gibi bakterilerden kaynaklanan veya sıtmanın akut fazı gibi parazitlerden kaynaklanan bulaşıcı hastalıklar, kemoterapi ilaçları, ya da radyasyon etkisi sayılabilir.
Bunların yanı sıra geniş çaplı cerrahi operasyonlar, böbrek nakli veya kemik iliği nakli, hemodiyaliz, böbrek yetmezliği, şiddetli yanık, çölyak hastalığı, şiddetli akut pankreatit, sarkoidoz, protein kaybeden enteropati, yorucu egzersiz, karsinom, artrit, sistemik lupus eritematozus, dermatomiyozit, polianjit, granülomatöz, ile sistemik vaskülit lenfositopeniye neden olabilir. Bireyin günlük diyetinde çinko eksikliği ya da aşırı alkol kullanımı da bu duruma yol açabilir.
Lenfositopeninin semptomları ve tedavisi, durumun altında yatan nedene göre değişiklik gösterir.
Lökositoz
Dolaşım sistemindeki beyaz kan hücrelerinin sayısındaki artışa lökositoz denir. Bu artışa en çok iltihaplanma neden olur. Lökositoz için dört ana neden vardır. Bunlar kemik iliğinde akyuvar hücresi üretimi artışı, üretilen hücrelerin kemik iliğinde depolamadan artan salınımı, damarlara ve arterlere bağlanmada azalma ile dokular tarafından alımın azalması olarak tanımlanır.
Nötrofili
Nötrofili, dolaşım sisteminde görülen mutlak nötrofil sayısındaki artış olarak tanımlanır. Nötrofili, kan hücreleriyle ilgili doğrudan bir sorundan veya altta yatan bir hastalığın bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Çoğu nötrofili vakası inflamasyon sürecinde ikincil olarak görülür.Doğrudan görülen nötrofili, kalıtsal nötrofili, kronik idiopatik nötrofili, Pelger-Huet anomalisi, Down sendromu, lökosit yapışma eksikliği, lösemi yani kronik miyeloid ya da diğer miyeloproliferatif bozukluklar ile dalağın cerrahi nedenlerden dolayı çıkarılmasından kaynaklanabilir.
İkincil netröfili ise enfeksiyon, kronik inflamasyon, sigara içilmesi, stres, kortikosteroid türü ilaçların etkisi olarak, ya da kanserden kaynaklanabilir.